Sağlık
Panik Atak Nedir ve Tedavisi Nasıl Olmalıdır? 08.11.2017

Panik Atak

Panik atak, başta panik bozukluk olmak üzere birçok psikiyatrik  bozuklukta ve bazı fiziksel hastalıklarda görülen yoğun korku, kaygı, yoğun endişe karışımı bir nöbettir.

Günümüzün değişken, oynak yaşam ortamlarında, yaşam kaygılarının artması, maddi ve manevi kaos ile belirsizlik durumunun yarattığı “hiçlik duygusu”nun çoğalmasıyla paralellik gösteren panik atak, tüm dünyada toplum sağlığını tehdit eder boyuta gelmiş durumdadır.

Uzmanlar tarafından “psikolojik bir sendrom” olarak tarif edilmesine karşın, hasta, çoğunlukla yaşadıklarının gerçekten fiziksel kaynaklı sorunlar olduğunu ama kimsenin hastalığının gerçek sebebini bulamadığını düşünmektedir. Doktorların hastanın durumuna “psikolojik” tanısı koymasının ardından, bu sefer de bilinçsiz hasta yakınlarının tavrı hastaya zarar vermektedir. Panik atağın önemsiz bir sorun olduğunun düşünülmesi ve kişiye “hastalık hastası” yakıştırmasının yapılması panik ataklı hastanın durumunu zorlaştırmaktadır. Kendisini yalnız ve çaresiz hisseden hasta ise kısır döngü içine girmektedir.
 

Özellikleri

Hastalığın başlangıç yaşı değişkenlik göstermektedir. Çoçuklarda çok nadir ortaya çıkan hastalığın ilk ortaya çıkış yılları 18-25 yaş arasıdır. Hastalık 30-40’lı yaşlarda yüzünü ciddi biçimde göstermektedir.

Panik atağın genetik olup olmadığı konusunda herhangi bir bulguya rastlanmamıştır.

Panik atak krizi geldiğinde 5-45 dakika sürmekte ve şiddeti hastadan hastaya değişmektedir.

Panik atak hastanın yaşam kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Krizler ve ölüm korkusu gibi nedenlerle hasta evde tek başına kalamamak, tek başına dışarı çıkamamak gibi olumsuzluklarla karşılaşmaktadır. Sürekli başına kötü bir şey geleceği ve yabancıların ona yardım etmeyeceğinden korkan bazı hastalar mesleklerini, sosyal hayatlarını bırakmak zorunda kalabilmektedirler. Hasta bazen bilinç altında biriktirdiği korkularını sanki gerçekmiş gibi görebilir. Korkuların ve yaşananların ciddiye alınmaması ise ailevi ilişkilerin zedelenmesine dahi yol açabilmektedir. İzole bir hayat yaşayan hastaların durumu ise ağırlaşmaktadır.

Panik atakla panik bozukluk aynı değildir. Panik bozukluk kalp krizi geçireceğini, öleceğini, atakların tekrar olacağını, felç geçireceğini düşünerek sürekli endişe, korku içinde bulunma şeklindedir. Başka bir rahatsızlığa bağlı olarak ortaya çıkmaz. Bu bozukluk iki şekilde bulunabilir: agorafobili ya da agorafobisiz. Agorafobi yalnız kalma korkusudur. Kapalı yerlerden kalabalık yerlerden uzak durma, evde tek başına kalmak istememe gibi durumlar görülür. Dışarıya yalnız çıkmaktan korkar ve sosyal olmaktan çıkar.
 

Atak Sırasında Yapılması Gerekenler

Bir yere oturmalı ya da uzanmalısınız. Kendi kendinize bunun sadece bir atak olduğunu, korkulacak bir durum olmadığını söyleyin ve atağın geçmesini bekleyin. Atak sırasında üzücü, heyecanlandırıcı tartışmalardan kaçmak gerekir. Kafeinli içecekler, sigara ve alkol kullanımından uzak durmalısınız. Kendinizi kontrol etmeye çalışın.

Tedavi

Panik atak tedavisi mümkün olan bir hastalıktır. Hastaya öncelikle hastalığı nasıl kontrol edebileceği öğretilmektedir. Bunu başarabilen hasta ilerleyen zamanlarda panik atağı tamamen hayatından çıkartabilmektedir.
Panik atak tedavisindeki en büyük sorun hastanın fiziksel bir rahatsızlığı olduğuna inanması ve bu nedenle psikolojik desteği geç aramasıdır. Yapılan araştırmalar, panik atak tanısı konulan hastaların yüzde yetmişinin hastalığın ne olduğunu bulmak için en az on doktora gittiğini göstermektedir. Birçok defa tam sağlık denetimi (check-up) yaptırmış ve gereksiz bir sürü ilaç kullanmış olan hasta doğru yere geldiğinde panik atak teşhisi koymak ise kolay olmaktadır. Psikiyatristler ve psikologlar tarafından tedavi edilen ve dönem dönem ilaçkullanılmasını da gerektiren tedavi aşamasında hastanın doktoruna güvenmesi çok önemlidir. Güven duyulan ve rahat hissedilen bir uzmana gidilmesi tedavi sürecini hızlandırabilmektedir.
Tedavi sırasında nefes ve rahatlama egzersizleri, atağın üstüne gitme teknikleri ve kas gerginliğini yok etmeye yönelik alıştırmalar hastaya öğretilmekte ve uygulanmaktadır. En sık kullanılan psikoterapi tekniği bilişsel-davranışçı terapi tekniğidir. Panik atağın bir hastalık olduğu kavranmalı, buna göre tedaviye devam edilmelidir.

Geçerli Tedavi Yöntemleri



  • Psikoterapi


  • İlaç kullanımı


  • Yüksek Motivasyon


  • Relaksasyon teknikleri


  • Nefes egzersizleri


  • Spor ve egzersiz


  • Biofeedback


  • İmajinasyon


  • Üstüne gitme teknikleri


  • Grup terapisi


  • Refleksoloji
     

Psikoterapi

Psikoterapi, bireylerin duygusal ve davranışsal sorunlarının çözümünü, ruh sağlıklarının geliştirilmesi ve korunmasını amaçlayan tekniklerin genel adıdır. Psikoterapi her zaman sadece tek tek bireyleri konu almaz, zaman zaman incelenen tüm bir ailenin etkileşimsel meseleleri zaman zamansa incelenen bir çiftin birbiriyle olan ilişkisindeki bazı sorunların ruh sağlığı temelindeki kökleri olabilir. Ruh-zihin sağlığına dair sorunların psikolojik, sosyolojik veya somatik boyutları olabilir.

Terim psiko ve terapi formlarından oluşur ki, psiko Yunanca psukhē "ruh, zihin"den, terapi ise Yunanca therapeia "iyileştirme"den türemiştir.
Psikoterapi, daha olgun ve uygun bir ruhsal denge sağlamak amacı doğrultusunda zihinsel ve duygusal bozukluk gösteren hastalarla düşünce ve duygu alışverişi kurularak yürütülen bir tedavi bilim ve sanatıdır. Psikiyatristler, Klinik Psikologlar, Psikolojik Danışmanlar ve Sosyal Hizmet Uzmanları psikoterapi yaparlar. Çok genel bir başlık altında söylemek gerekirse, duygusal çatışmaları çözümleyen, bu çatışmalardan doğan kaygı ve gerginlikleri, çökkünlükleri azaltan, ruhsal uyum düzeyini artıran, kişilerarası ilişkileri daha olgunlaştıran tüm teknik ve yöntemlere psikoterapi denilebilir.

Psikoterapi sürecinde terapist ile danışan arasında kurulan ilişki temel alınarak danışanın yaşadığı sorunlar üzerinde çalışılır. Sadece psikolojik rahatsızlık yaşayan kişiler değil, hayatının herhangi bir alanında tıkanıklık yaşadığını hisseden ve yaşamını daha anlamlı bir şekilde sürdürmek isteyen herkes psikoterapi sürecine girebilir. Psikoterapi, terapistin danışan adına neyin doğru olduğuna karar vermesi ya da nasıl değişeceğini söylemesi değildir. Psikoterapist kendi kuramsal bilgilerini ve uygulama becerilerini kullanarak; danışanın kendisini tanıması, hayatına dair farkındalıklar yaşaması, daha sağlıklı ilişkiler kurması ve yeni çözüm yolları geliştirebilmesi için danışana ışık tutar.
 

Psikoterapi İçin Önerilen Farklı Tanımlar

Sigmund Freud ve Joseph Breuer'in hastalarından biri olan Bertha Pappenheim ( Anna O. anonim adıylada anılır), kendisine uygulanan tedeviye "talking cure" yani konuşma terapisi demiştir. Bu tanım daha sonraları Freud tarafından da kullanılmıştır.

Avrupa Psikoterapi Derneği ve Dünya Psikoterapi Derneklerinin ortak psikoterapi tanımının Türkçe tercümesi şöyledir:

"Psikoterapi uygulaması, davranış bozuklukları ve rahatsızlık durumlarının, ya da psikososyal, ayrıca psikosomatik faktörler ve nedenlerle ilişkili geniş kişilik gelişimi gereksinimlerinin, bilimsel psikoterapik metotlar ile, bir veya daha fazla tedavi olan kişilere, bir ya da daha fazla terapist ile, var olan semptomlarının hafifletilmesi ya da ortadan kaldırılması, bozuk davranış şekilleri ve tutumlarının değiştirilmesi ve tedavi edilen bireyin olgunlaşma, büyüme, aklıselimlik ve iyilik süreçlerinin desteklemek gayesi ile, genel ve özel eğitimlerine dayanarak geniş kapsamlı, maksatlı ve planlı tedavi ya da terepâtik müdahalesidir." 
 

Psikoterapi Türleri

Bütüncül Psikoterapi: Tüm psikoterapi tekniklerinin hangi hastaya ne zaman uygulanacağını ve bütünü izah etmeye yönelik bu terapi yöntemi farklı teknikleri entegre etmeyi sağlar. Esneklik sağlayan bu model evrensel uygulamalar için de uygundur ve pratiktir.

Dinamik Psikoterapi: Dinamik psikoterapi, yapıtaşı olarak Freud’un klasik Dürtü Kuramı ve sonrasında da, Ego Psikolojisi, Nesne İlişkileri, Kendilik Psikolojisi gibi diğer dinamik ekollerle devam etmiştir. Bu ekoller; psikopatolojilerin temelinde kişinin 0-6 yaş arasındaki dönemde yaşadıklarının olduğunu savunur ve hipnoz, serbest çağrışım ve rüyalar yoluyla bunları irdeler.

Bilişsel Psikoterapi: Bilginin işlenmesi sürecinde; temel kabullerdeki hatalardan kaynaklanan işlevi olmayan şematik kavramlar, zamanla olumsuz otomatik düşüncelere dönüşür. Sonuçta ortaya çıkan düşünsel, duygulanım ve davranış bozukluklarının sağıtımı bilişsel psikoterapinin alanına girmektedir. Kognitif terapi olarak da adlandırılmaktadır. Şema terapisi, düşünsel duygulanımcı davranış terapisi de bilişsel terapiden kaynaklanmıştır.

Davranışçı Psikoterapi: Davranışta otomatik modelleme gibi öğrenmeler sonucunda ortaya çıkan bozukluklarda; duyarsızlaştırma, ödüllendirme gibi çeşitli teknikler yoluyla davranış değişikliği ya da davranışın frekansında azalma gibi sonuçlar sağlamaya yönelik terapilerdir.

Bilişsel - Davranışçı: Klinik uygulamalar ve gözlemler psikoterapi süreci içinde, bilişsel-davranışçı yöntemlerin bir arada kullanılmasının etkin sonuçlar ortaya çıkarttığını görgül olarak göstermektedir. Günümüzde sıklıkla bu iki method bir arada kullanılmaktadır.

Varoluşçu Psikoterapi: Varoluşçu psikoterapi de önemli olan şimdi ve burada kavramlarıdır. Varoluşçular varolma yolunda kişinin en çok üzerinde durduğu 5 soruyu temel alarak bunlar yoluyla psikoterapiyi yapılandırmışlardır
Sistemik Psikoterapi: Palo Alto'dan Paul Watzlawick ve arkadaşlarının 1970'lerde geliştirdiği, matematik sistem teorileri, iletişim teorileri ve aile dizin çalışmalarının temelini olşturduğu, 10-15 seans süreli ve bir ekip tarafından uygulanan psikoterapi yöntemidir.

Geştalt Psikoterapi Yaklaşımı : 1940'lı yıllarda Fritz Perls, Laura Perls ve Paul Goodman tarafından geliştirilmiş bir psikoterapi yaklaşımıdır. Geştalt kelimesi Almanca'da kendine özgü bir bütünlüğü olan şekil, örüntü anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım, her bireyin, doğuştan var olan potansiyellerini açığa çıkarabilme dürtüsüne sahip olduğu görüşünü benimser. Bireyin kendi özelliklerini ve potansiyelini fark edip, buna sahip çıkabilmesini ve kendisini gerçekleştirmesini amaçlar.

Hayal Gücü ( İmajinasyon )

Hayal gücü, imajinasyon veya imgelem zihinsel görüntüler oluşturabilme veya birinin zihninin içinde kendiliğinden görüntüler üretebilme yetisidir. Gerek deneyimlere anlam vermeye gerekse bilgiyi anlamaya katkıda bulunur; insanların dünyaya anlam verebilmelerine olanak sağlayan önemli bir yetenektir.  Ve öğrenme sürecinde (işleminde) önemli bir rol oynar. 


Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlük'te hayal gücü şu şekilde tanımlanmıştır:

“1. Zihnin hayal yaratma yetisi, düş gücü, imgelem, muhayyile.
2. Geçmiş yaşantılara özgü ögelerle şimdiki yaşantı arasında bağ kurma gücü.
3. Bir nesneyi, o nesne karşımızda olmaksızın tasarımlama yetisi. „

 Oxford İngilizce Sözlük'te ise hayal gücü şöyle tanımlanmaktadır:



  • “Fikirler ve zihinsel görüntüler oluşturma eylemi veya yeteneği.


  • Zihnin yaratıcı veya zengin kaynaklı olma yeneği. „

Hayal gücü çeşitli hikâyeler yoluyla örneğin masallar ve fantaziler yoluyla ifade edilebilir. Ünlü icatların veya eğlence ürünlerinin birçoğu kişinin hayal gücünün ilhamı sayesinde üretilmiştir. Kişi hayal gücüyle oluşturduğu görüntüleri "akıl gözü" ile görür.
İnsanların hayal gücünün evrimine dair bir hipoteze göre hayal gücü, zihinsel simülasyonsayesinde bilinçli canlıların çeşitli sorunlarını  çözmelerine olanak sağlamıştır (ve dolayısıyla bireylerin uyumluluğu artmıştır.  
 

Benzer Yazılar